Çiçekler…

Çiçekler, çekirdekler ve meyveler;mu’cizât-ı kudretin en antikaları, en hârikaları, en nâzeninleridirler,

hem ehl-i tabiat ve ehl-i dalâlet ve ehl-i felsefe onlardaki kalem-i kader ve kudretin yazdığı ince hattı okuyamadıkları için onlarda boğulmuşlar, tabiat bataklığına düşmüşler.

O’dur ki…

“En bahtiyar odur ki, dünya için ahireti unutmasın, ahiretini dünyaya feda etmesin, hayat-ı ebediyesini hayat-ı dünyaviye için bozmasın, mâlâya’ni (faydasız) şeylerle ömrünü telef etmesin; kendini misafir telakki edip misafirhâne sahibinin emirlerine göre hareket etsin.” 

(Mektubat)

 

İçlerine Saklayalım…

İÇLERİNE SAKLAYALIM 

İnsanoğlu mutluluğu hep hor kullanıyormuş… 
Hep şikayetçi hep bıkkınmış…

Bir gün melekler mutluluğu saklamaya karar vermişler.
” Saklayalım, zor bulsunlar. Zor buldukları için belki kıymetini bilirler “ diyerek 
başlamışlar tartışmaya. Sorun büyükmüş. Mutluluğu saklamak kolay değilmiş çünkü. Kimisi 
” Everest’in tepesine saklayalım “ demiş, kimisi 
” Atlas Okyanusu’nun dibine” demiş.
“Tac Mahal’in kubbesi, Mekke sokakları, İtalyan sofrası, bir hastanenin yeni doğan 
odası,dondurma külahı, lale bahçesi… “Pek çok yer düşünmüşler ama hiçbiri yeterince zor gelmemiş… Derken meleklerden biri ” İÇLERİNE SAKLAYALIM “ demiş. 
” Kimsenin aklına gelmez içine bakmak” İşte o gün bugündür mutluluk insanın kendi içinde saklıymış…
Hiçbir mutluluk kolay gelmiyor. Kolay kolay gülmüyor insanın yüzü… 
Emekte ve insanın içinde saklı mutluluk. Ne başkasının ekmeğinde, ne başkasının evinde, ne de başka bir şeyde……

Bu yüzden gözünüz hep içeride olsun.

Yöntemimiz bu..!

 

Renk atmış, kendi desenini kaybetmiş, elli defa deformasyona uğramış, bütün değerleri yıkılmış gitmiş bir toplumu hüviyet-i asliyesine,
bulunduğu çizgiye getirmek, onu yeniden ihya etmek, uğrunda bin kere ölünmesi gerekli olan bir meseledir. Onun için
mesleğimizin esası:

                       ‘YAŞATMA UĞRUNA YAŞAMAYI TERK ETMEK.

Yolumuz bu, yöntemimiz bu.’

(M.Fethullah Gülen Hocaefendi)

Hicretin AŞK Yüzü..

Hicretin AŞK Yüzü..
Bismi-nûr…
Yasin’ serinliğiyle,
Bir avuç toprağı katran gözlere üfüren gecenin mukaddes meltemine;
Nur-ul Envâr’ı basıp bağrına, siyahı üzerine çeken karanlık geceye;

Mübarek bir yatağın, ölüm kokan yanında nefes alan aşk’a, Es-selam!
Melekler toplarken arşın yıldızlarını,
Gecenin yüreğine düşer aşk, bir sırrın metanetiyle…
Fasl-ı gül serinliği gelir mavera’dan bâdiye’ye;
Buseler bırakırken Nebi’nin ayaklarına…

Hicran örtüsünü giyinir Kâ’be;
Hüzün, Makam-ı İbrahim’den sonsuzluk ötesine bakarken…
Mühürlenmiş kalpler dehlizini ağıyla kapatır örümcekler,
Bir ağ öteye geçemeyen âma yüreklerin ayaklarına takılır düşer irade…

Sevr’in sinesinde atarken kâinatın kalbi,
Güvercinlerin kanatları arasında okunur kutlu risale…
Özlemi uyandırılır, çığlıklar koparır bir lehfan, topuklar ardında…
Aşk’ın zehriyle süzülünce Ebu Bekir’in yanaklarından acı,

Öper Nebi’yi yılan damla damla,
Delikten bakan mahcup gözleriyle…

“Elif, Lam, Ra…”

Esince kâinat nefesi bağrına Yesrib’in,
Okur melekler en mukaddes aşk’ı kulağına Medine’nin…
Birbirini kucaklarken İslam’ın çocukları, çekilir hüzün sevincin heybetiyle…
Aşk tepelerinden dolunay doğar beşeriyetin şeb yüzüne…
Takvimler sıfırı çekerken, dirilir toprağın ölü gülleri..

Ruhumun mimberinde Muhacir yürekli, ensar gönüllü bir aşk/ın derinliğindeyim..

Mekke karanlığından, Medine aydınlığına hicret eder ruhum,

Bir örümcek hassasiyetiyle işlenmiş duyguların serinliğindeyim..

Kadim Dolunay

Gam ve Kederli…

“İnsanın en fazla ihtiyacını tatmin eden,
kalbine mukabil bir kalbin mevcut bulunmasıdır ki,
her iki taraf sevgilerini, aşklarını, şevklerini mübadele etsinler
ve lezaizde birbirine ortak, gam ve kederli şeylerde de
yekdiğerine muavin ve yardımcı olsunlar.”

Risale-i Nur / Bediüzzaman

Fâniyim…

 

“Fâniyim, fâni olanı istemem.
Âcizim, âciz olanı istemem.
Ruhumu Rahmân’a teslim eyledim; gayr istemem.
İsterim, fakat bir yâr-ı bâki isterim.
Zerreyim, fakat bir şems-i sermed isterim.
Hiç ender hiçim, fakat bu mevcudatı umumen isterim.”

(Sözler)